Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Demokrat Parti’nin 72.Kuruluş Yıldönümü dolayısıyla düzenlenen programda konuştu. Uysal Konuşmasının Bir Bölümünde Ak Parti Hükümetlerini eleştirerek Türkiye’nin ekonomisi, Tarım ve çiftçinin Ne halde olduğuna dikkat çekti. Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın konuşması şöyle :
Birleşmiş Milletler 2016 yılını “Dünya Bakliyat Yılı” ilan etti. Ben de bu yıldönümü vesilesiyle Türkiye’nin bu manada kalkınmasına büyük hizmetler etmiş, bu büyük geçmişin Anadolu’yu, ülkemizi tanımlarken ‘tahıl ambarı’ derken şimdilerde dünyanın tahıl pazarı demeye başladığımızı bir kez daha kayda geçirmek isterim.
“Çiftçimizin halini varın siz düşünün”
Sapı, samanı bir kenara bırakın “düzenleme” diyerek zam yaptıkları, gramajını düşürüp zammı sakladıkları ekmeğin hammaddesi buğdayı dahi bugün ithal eder noktaya gelmiş durumdayız. Her yıl 4 milyon ton düzeyinde buğday ithal etmeye başladık.
Türkiye; Rusya, Almanya, Fransa, Ukrayna’dan buğday, İngiltere ve Hırvatistan’dan arpa, Gürcistan’dan saman, ABD, Yunanistan, Türkmenistan ve Hindistan’dan pamuk, Arjantin’den soya, ABD, Arjantin ve Brezilya’dan mısır, ABD Vietnam, İtalya ve Tayland’dan çeltik ve pirinç, Etiyopya, Bangladeş, Mısır ve Çin’den kuru fasulye, Kanada’dan nohut ve yeşil mercimek, ABD, Ukrayna ve Kanada’dan bezelye ithal eder hale geldi.
Biliyorsunuz yıllardır zeytinlikleri ranta açarak üretimi mahveden iktidar Tunus’tan zeytinyağı ithal edeceğini açıkladı.
Yurtdışında lider olduğumuz inşaat sektöründen bahsedilirken ülkemiz tohum pazarının yüzde 70’i yabancı firmaların kontrolüne bıraktık.
Türkiye son 10 yılda ekilen ve dikilen tarım arazilerinin yüzde 8,2’sini, toplam tarım alanlarının yüzde 5,22’sini kaybetti.
2006 yılında 17 milyon 440 bin hektar olan tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerin alanı yaklaşık yüzde 11 azalarak geçen yıl 15 milyon 574 bin hektara geriledi.
Tüm bunları anlattıktan sonra çiftçimizin halini varın siz düşünün.
Ürettiğini hak ettiğine satamayan, mazotun, gübrenin, ilacın yükü altında yaşayamayan, dahası ithal ürünü destekleyen bugünkü iktidarımızın, AKP iktidarının icraatlarıyla büyük şirketlerle mücadele edemeyen çiftçi; toprağını satmıştır, iktidar ranta açmıştır ve yandaşları da kazancı kapmıştır.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
İtibarından ödün veremeyeceğini söyleyenlerin; işçinin cebinden, gelirinden ödün verebildiklerini de apaçık görmüş durumdayız. Bir de geriye dönük olarak utanmadan asgari ücret kıyasını sıfır bir otomobil almak üzerinden bu iktidarın mümessillerinin yapar olduklarını görmekteyiz.
Başbakan Yardımcı olan Çavuşoğlu "Biz iktidara geldiğimizden itibaren asgari ücreti 9 kat büyütmüş olduk. 2002 yılında biz iktidara geldiğimizde bu ülkede asgari ücret 184 liraydı. Nereden nereye geldiğimizin farkına varabiliyor musunuz?" diyor.
"Kat"lar üzerinden hesap yapan Çavuşoğlu'na, katlar ile örnekler verebiliriz:
Hükümet iktidara geldiği 2002 yılı Kasım ayında ortalama memur maaşı 531 TL, asgari ücret ise net 184 TL idi.
Mesela iktidara geldiklerinde çeyrek altın (sıfırlar atılmış olarak) 24 TL idi. Bugün ise 255 TL. 10 kattan fazla...
2002 yılında kuşbaşı etin fiyatı 7,9 TL, bugün 45 TL; neredeyse 6 kat artmış.
2002 yılında 25 kuruş olan 250 gram ekmek bugün 1,5 TL; yani 5 kat artmış.
2002 yılında çiftçi 3,17 kg buğdayla 1 litre mazot alırken, bugün 1 litre mazot almak için 6,1 kilo buğday vermesi gerekiyor.
Ardı ardına gelen zamlara artık diyecek bir şey bulmakta hepimiz zorlanmaktayız.
Bu iktidarın ekonomiyi canlandıracak bir yöntemi, taktiği maktiği yok! Tek bildikleri; zam zam zam.
Kıymetli dava arkadaşlarım, bu vesileyle birkaç hususu da beraberinde paylaşmak istiyorum:
Adaletin her yerde, herkese lazım olduğunu yaşadığımız darbe dönemleri, travmalar, adaletsizlik dönemleri hepimize göstermiştir. Tıpkı bizlerin inandığı gibi; “herkes için adalet” inandığımız en temel değerdir.
Peki, geldiğimiz noktada yalnız gelirde mi adaletsizlik var; hayır! Giderde de adaletsizlik vardır, hukukta da, siyasette de, eğitimde de adaletsizlik vardır. Gelecek yıl yapılması planlanan seçimlere yatırım olarak düşünüp taşeron işçilerle alakalı aldıkları kararlarda dahi adaletsizlik hat safhadadır.
Taşeron işçilerimizi kadroya alırken, çalıştıkları kurumlarda iktidar partisinin kadrolaşmasına hizmet edecek bir mülakat sistemi geliştirmişlerdir. Bu sistem içerisinde farklı düşünceye sahip insanların ayrıma tabi tutulmayacağının garantisini bu iktidarın uygulamalarıyla beraber hiçbirimiz ifade edebilir miyiz? Milletimizin, evlatlarımızın eğitimi için dişinden tırnağından artırdığı kaynaklarla eğitim hayatında okuttuğu, üniversitelerden mezun ettiği çocuklarının girdiği sınavlardan hakkını alacağına dair bir güveni hangi vatandaşımızın vardır?
İşte bu adaletsizlik anlayışı, bu duygular içerisinde gelir adaletsizliğinin her manada adaletsizliğe tekabül ettiğini biliyoruz.dedi.
|