
“Rize’ye Bir Şey Lazım Değil” Sözü, Gelişime Kapanmış Bir Kapıdır
Ticaret Odası Başkanı, Ovit Tüneli’nin yan yollarındaki gecikmeyi ve havaalanı sefer sayılarının yetersizliğini dile getirdi. Rize’nin trafik çilesini anlattı.
Ancak bu çıkışları bir cümle gölgeledi:
“Cumhurbaşkanım, Rize’ye bir şey yapmasanız da olur. Rizeli sizi sever.”
Bu söz, bir şehrin geleceğini değil, kaderini teslim eder.
Bir belediye başkanının görevi, lideri memnun etmek değil, halkın hakkını savunmaktır.
Rize’ye bir şey lazım değil demek, Rizeli’ye haksızlıktır. Çünkü bu şehir daha iyisini hak ediyor.
Havalimanı Gerçeği: Rize Golü Kendi Kalesine Yedi
Ziyaretin ardından bir başka perde daha aralandı: Rize–Artvin Havalimanı’na yapılan seferlerin azaltılması, bilet fiyatlarının yüksek tutulması artık tesadüf değil.
Rizeliler, “neden uçak yok?” diye sorarken; Trabzon’a yeni bir havalimanı için zemin hazırlanıyor.
Rize’ye uçuş yok, ama Trabzon’a yatırım var.
Bu tablo, “kalkınma” adı altında yürütülen sessiz bir öncelik değişimidir.
Devlet, adaleti bölüştürmek için değil, dengeyi korumak için vardır.
Eğer bir şehir kendi havalimanına uçak bulamıyorsa, o şehirden sadece yolcu değil, umut da göç eder.
Felsefeci Spinoza der ki: “Köle, efendisiyle gurur duyar.”
Rize artık “verilenle yetinen” değil, “hak ettiğini isteyen” bir şehir olmalıdır.
STK Toplantısı: Cesaret Susturuldu, Gerçek Bastırıldı
STK toplantısı bir kez daha göstermiştir ki, Rize’de mesele kurum değil, duruştur.
Toplantı salonunda fikir değil, çıkar konuştu.
Müdürler etkisiz, temsilciler kaygılı, herkes şirin görünme yarışında.
STK’ların sesi yine bastırıldı; toplumun sesi, protokol duvarında yankılandı.
Yalnızca Şaban Aziz Karamehmetoğlu, cesaretle konuştu, sorunları dile getirdi, talepleri sıraladı.
Ancak o da hemen “uyarıldı.”
Gerçeği dile getirmek, o salonda hâlâ suç sayılıyor.
Nietzsche’nin dediği gibi:
“Cesaret, hakikatin doğum sancısıdır.”
Rize’de o sancıyı çekenler susturuluyor, sancıdan kaçanlar alkışlanıyor.
Yöneticiler susarak değil, halkına hesap vererek büyümeli.
Bugün Rize’nin en büyük eksiği kaynak değil, cesarettir.
Çünkü korku, bürokrasinin dili; cesaret, halkın nefesidir.
“Yeter ki ben memnun olayım, şehir bekleyebilir.”
Ama şehir beklemiyor.
Rize’de genç işsiz, üretici borçlu, esnaf tedirgin, doğa yorgun.
Ben de diyorum ki: “Sorgulanmayan şehir, yönetenin değil, susanın eseridir.”
Bu şehir, doğasıyla, üretimiyle, emeğiyle Anadolu’nun vicdanıdır.
Ama vicdan susturulursa, geriye sadece tabela kalır.
Çünkü bir şehir, önce akılla, sonra yürekle yükselir.